DEĞİŞİM- DÖNÜŞÜM NASIL BAŞLAR?

Bir yemek yapmak istiyorsak öncelikle hangi malzemelerin gerekli olduğuna bakarız. Hangi malzemeleri nasıl karıştıracağımızı, ne kadar sürede pişeceğini öğreniriz. Bazen ilk denememizde hatalar olur, yapmaya devam ettikçe ustalaşırız hatta kendi tecrübelerimizden bir şeyler de katmaya başlarız. Yaşam devam ederken de böyle bir öğrenme sürecindeyiz. Tıpkı yeni yemekler yapmayı öğrenmek gibi bakarsak hayatımız boyunca olaylar ve kişiler yıllarca öğrenmemize, gelişmemize yol açar. Değişim ve dönüşüm için öğrenmek niyetiyle bakmadığımızda, acı ve tatlı kategorisindeki iki tür yemekle doymaya çalışmak gibidir hayatımız. Zamanla sıradan, monoton, yetersiz, anlamsız, boş gelmeye başlayabilir.

 

Kendimizi anlamak; insana dair bilgiler edinmek, neyi neden yaptığımızı öğrenmek birinci basamaktır. Düşüncelerimiz, duygularımız, davranışlarımız nasıl oluşuyor? Bunların hepsi doğuştan bizimle miydi? Ne kadarı doğuştan, ne kadarını kimden, nasıl öğrendik? Aile ve çevremizden öğrenerek edindiğimiz düşünce ve davranış alışkanlıklarını nasıl değiştirebiliriz? Psikolojik olarak hayatta kalmamızı sağlayan savunma mekanizmalarımız neler? Bunların hangileri işlevsel, işlevsel olmayanlar bizi hangi sorunlara götürüyor?

 

Okumak ve öğrenmeye giden yolda bizi engelleyebilecek şeyler; bu güne kadar öğrendiklerimizi ve bakış açılarımızı sorgulamaya, değiştirebilmeye kapalı olmaktır. Haklı çıkma, ispatlama, üstün gelme çabası içinde olmak da öğrenmeye ve gelişmeye engeldir. Yargılarımızdan, korkularımızdan, ‘asla’ dediklerimizi sorgulamaya ve yeri gelince vazgeçmeye hazır değilsek farkındalık ve içgörü sahibi olmamız da pek mümkün değildir.

 

Öğrendik, bilgilendik ve artık değişimi yaşıyor muyuz dersek, hayır. Sol beyin, bilinçli olan kısım bilgiyi aldı ama henüz içselleşmediyse o sadece bilgidir. Bilginin içselleşmesi onu kullanabilmekle mümkündür, hayatın birçok alanında o bilgi sizi aydınlattıkça artık düşünceler, davranışlar otomatik olarak o bilginin kullanılmasına göre değişmeye başlar. Yemek tarifine baktık, yemeği yaptık, bunu ne kadar çok tekrarlarsak o kadar içselleşir ve sonrasında bakmadan, çabucak yaptığımızı görürüz. Bilgilenme ve öğrenme sonucu yapılan tekrarlar otomatik düşünce, duygu, davranışlarımızın oluşmasına yol açar. Telkinin gücü tekrarındadır prensibi burada önem arz eder.

 
 

Bu anlamda öğrenmeyi, bilgilenmeyi 3 evrede değerlendirebiliriz.

Eskiden ‘İlme’l – Yakîn, Ayne’l – Yakîn, ve Hakka’l Yakîn’ diyerek tanımlanan öğrenmenin aşamalarından bahsedilir. İlk seviyede sadece basit bir bilgi vardır. İlme’l – Yakin olarak annesi çocuğa ‘sobaya yaklaşma yanarsın’ der, uyarır. İkinci seviyede Ayne’l – Yakîn olarak çocuk sobaya eli değen birinin ağladığını, elinin yandığını görür, öğrendiği şeye şahit olmuştur, Ayn göz anlamına gelir, gözlemlemiştir. Bir gün sobaya değen kendi eli olunca Hakka’l – Yakîn seviyesinde bildiğini tecrübe etmiş ve bilgi kalıcı hale gelmiştir. Bildiklerimizin hayatımıza sirayet edebilmesi için bizim öğrenmeyi bu 3 aşamada deneyimlememiz gerekir. Çocuğumuza, eşimize, kendimize nasıl davranmamız konusunda bir sürü şey okur, öğreniriz. Ne zaman ki bunların sebep sonuç ilişkisinde bize neler getirdiğini, acısını yaşarız, ne zaman ki değiştirme gayretine girer ve o yolda tekrarla, karalılıkla ilerleriz işte o zaman öğrendiklerimiz bizi değiştiriyor, olgunlaştırıyor demektir.

untitled image

Bir yanıt yazın