KENDİLİK PSİKOLOJİSİ NEDİR?

Psikanalitik odaklı psikoterapilerden biri olan Kendilik Psikolojisi Heinz Kohut tarafından oluşturulmuştur. Kohut, insanın temel yaşam motivasyonunun; kendi benliğini korumak, bütünleştirmek ve güçlendirmek olduğunu söyler. Kendinden emin, sakin, destekleyici anne baba tutumlarının, çocuğun kendilik gelişimi açısından sağlıklı bir temel oluşturduğu görüşü üzerine kuramını oturtmuştur (1977).

Nesne (çocuğu büyütenler) ve çocuk ilişkisinde DOĞRU AYNALAMA adını verdiği, şartsız sevginin, kabulün, sakinlikle gerçekten duyguları anlayabilmenin, duygularına eşzamanlı olarak uyum gösterebilmenin, çocuğa gerçekliği onu örselemeden, incitmeden anlatabilmenin sağlıklı bir yapıya yol açtığını ifade eder.

 

YETERSİZ AYNALAMA; çocuğun maddi manevi gerçek ihtiyaçlarını karşılayamaması, İHMAL etmesi, nesnenin kendini önemsemesidir. Bunun çocukta benlik yapısının oluşumunu engellediğini, bütünleşememiş bir kendilik yapısına yol açtığını söyler. Nesne kendi hayatındaki zorluklar sebebiyle, kendi anne babasından doğru aynalanmayı öğrenmediği için, bir ölüm, kayıp veya yas yaşadığı için çocuğu yetersiz aynalamış olabilir.

 
 

TERS AYNALAMA; nesnenin kendinde olan kusur ve yetersizlikler sebebiyle çocuğu kıyasladıkları, yargıladıkları, eleştirip küçümsedikleri, duygusal ve fiziksel şiddete maruz bıraktıkları davranış biçimine denir. Nesne kendi çocukluğunda öğrendiği ve normal zannettiği davranış tarzı sebebiyle çocuğu ters aynalıyor olabilir.

 

AŞIRI AYNALAMA; çocuğun varlığının aşırı önemsendiği, abartılı olarak sevildiği, bakım verildiği, isteklerinin hemen ve aşırı şekilde doyurulduğu, korunduğu, el üstünde tutulduğu davranış biçimine denir. Uzun süre çocuk sahibi olamamış ebeveynlerin, kendi büyüme çağlarında sevgiyi bakımı bu şekilde göstermenin normal olduğunu öğrenmiş ve bunun aşırı olmadığını düşünen ebeveynlerin aşırı aynalaması onlar açısından normaldir. Bu çocuklar işgal edilerek büyümüşlerdir. Bunun sevgi olduğunu zannederler, oysa yetişkin olduklarında sevilince bunalma, sevilmeyince yoksunlukla acı çekme, boşluğa ve kendi kendileriyle olmaya dayanamadıklarını görünce bunun sağlıklı olmadığını anlayabilirler.

 

İlk nesne ilişkilerimizde hangi türde aynalanma yaşayarak büyüdüysek bunu doğru olarak varsayarız. Oysa ilk nesne ilişkilerimizde yaşadıklarımızı kopyalayarak tüm ilişkilerimizde bunun fotokopilerini yaşadığımız için birçok sorunumuzun temelinin bunlar olduğunu fark etmeyebiliriz. Psikoterapide, danışan ve danışman arasındaki ilişkide doğru aynalama ile kişiyi yargılamadan, kıyaslamadan, suçlamadan, anlamaya ve eşduyum ile yaklaşmaya azami gayret sarfedilir. Buna rağmen danışan kendisine söylenen sözleri veya davranışları algılarken ilk nesne ilişkileri otomatik olarak onun gözünde bir gözlükmüş gibi her şeyi farklı algılamasına yol açabilir. Çok değersizleştirilmiş, ters aynalanmış, yetersiz aynalanmış biri, seansta belli kuralların olmasını, danışmanın saate bakmasıyla kendini istenmeyen, sevilmeyen, aşağılanan olarak algılayabilir. Bunlar konuşulur, kişi her bir durumda ne hissettiğini anlatır, seanslar ilerledikçe dış dünya gerçekliğini kendi içsel gözlükleriyle değil de dışsal gerçeklik olarak algılamaya başlar, kendiyle ve dünya ile bir sorunu kalmadığını görmeye başlar.

untitled image

Bir yanıt yazın