aşk…

Aşk deyince ne anlarsın, kimi hatırlarsın?

Parmak izi gibi herkeste kendine has.

Bir elin parmakları gibi aynı görünen.

İlk evreleri, heyecan, beğenilme, birlikte vakit geçirme arzusu.

Sonra herkesin kendini ve ötekini daha iyi tanıması.

Tartışmalar, uzlaşmalar…

Ya da uzlaşamayıp ayrılanlar.

Psikolojiye göre; ilk nesnelerle ne yaşadıysan onların kopyaları ortaya çıkar.

Nörobiyoloji; kendi görmek istediklerinle nöronların oyunu der.

Biyoloji; hormonlar tavan yapar, sonra hazza ulaşınca sönümlenme başlar, der.

Sosyoloji, ev, aile kurmak, toplum olmak için gerekli, der.

Ruhsallık, mistisizm; başka alemlerde yaşananların, yarım kalan hesaplaşmaların, yaşanmamış aşkların tamamlanması için tekrar buluşma, der.

Tasavvuf; kula aşık olup küle dönersen, Mevla’ya aşık kul olursun, der.

Matematik, Numeroloji, 2-4-6- olduğunda, uyumlu ilişkiler ve aşk olur, der.

Fizyoloji ; sevemiyorum, sevilemiyorum, kalp damarlarımda sorun var, der.

Yarım  kendilik sahiplerinin dediği, kulu bırak, sadece Yaradan olsun…( aslında demek istediği, seven sevilen çift göremedim, ya ezen var, ya ezilen, güvenemiyorum, sevemiyorum, yeterli, değerli hissedemiyorum o yüzden başıma bela almayayım. yargılayan, suçlayan, aşağılayanlar olmasın diye uzak olayım)

Bütün kendilik sahipleri; hem kendimle, hem kuluyla, hem Yaradanımla aşk içinde olabilirim, der.

Yaşadıklarımız, herkes, her şey katılmıştır işin içine aşk deyince…

Bazen ateşten gömlek, bazen dingin bir deniz.

Acıdır, acıtır, yakar, yine de gider gönül…

‘Aşk ile yap ne yaparsan yap’ demişler çünkü özümüz, mayamız O’nun sevgisiyle yaratıldı…

Aşk ile:)

Not: Tarkan’ın bir şarkısı var, ‘aşk incelik ister’ çok güzel anlatmış ilişkilerde, aşkta neden acı yaşadığımıza dair:)

 

 

 

Bir yanıt yazın