BEDENSEL VE RUHSAL HASTALIKLARIN OLUŞMA SEBEPLERİ 01

Hastalandığımızda doktora gideriz, bazen nedenleri anlatırlar, bazen nedeni bilinmez, çare olarak ne yapılması gerektiğini söylerler. Tıp; biyolojik ve fizyolojik alanlardaki gelişmelerle sebeplerin ortadan kaldırılmasına yol açar. Bu sebeplerin ortadan kaldırılmasıyla kişiler bedensel ve ruhsal olarak kendilerini iyi hissederler. Bazen de bir organdaki hastalık yok olur, bir süre sonra başka bir yerde başka sorunlar tekrar tekrar oluşmaya devam eder. Biz bunu başka bir hastalık zannedebiliriz. Yani bir arazide oluşan sinekleri en etkili ilaçlarla yok ediyoruz, bir süre sonra tekrar sinekler veya başka böcekler oluşuyorsa, arazinin toprağına bakmalıyız, bataklık varsa kurutmalıyız, aksi halde devamlı uğraşmış ve problemin sonunu getirememiş oluruz.

 

Var olan her şey enerjidir. Önceleri gözle görülmeyen, ölçülemeyen hiçbir şeye bilimsel olarak bakamayız, varlığını kabul edemeyiz diyen araştırmacılar, bazı görüntüleme teknikleri ile artık göremediğimiz enerjinin varlığını ispatlamış ve inanmışlardır. (Bknz Niyet Deneyi, Lynne McTaggart)

Düşüncelerimiz, duygularımız, davranışlarımız, sözlerimiz de enerji formundadır. Bu enerjiler pozitif ve negatif olabilir. Çünkü yaşamda temelde dualite vardır; gece-gündüz, artı-eksi, soğuk-sıcak, kalın-ince, sert-yumuşak, içe dönük-dışa dönük, hareketli-sakin, güzel-çirkin, ağlamak-gülmek gibi her alanda bunu görürüz. Bunların biri iyi biri kötü değildir. Yetişme tarzımıza göre bunlara nasıl anlam vereceğimizi öğreniriz. Hepsinin yeri, anlamı ve hayata, bize bir katkısı vardır. Bütün bakarsak bunların katkıları bizi geliştirir, öğreterek olgunlaştırır. Yarım Kendilik ile bakarsak, hep gülelim, hiç ağlamayalım, hep pozitif olalım, hiç negatif hisler yaşamayalım dediğimizde enerjinin dengesini bozarız, iyileşmeye çalıştıkça yerimizde sayar veya gerileriz.

 

Varlığımız oluştuğu ilk andan itibaren algılamaya başladık. Etrafta olan biteni ve kendi yaşadıklarımızı. Atalarımızın yaşadıkları da bize genetik yolu ile DNA kodlarımıza yerleşmiş haldeyken geldik dünyaya. Bulunduğumuz coğrafya, kültür, dünyanın yaşadığı olaylar, gökyüzünde ve yeryüzündeki hareketler, her şeyi algılayan fakat bilinç düzeyinde bunları çoğu zaman fark etmeyen varlıklarız. Algıladıklarımız bizim duygularımıza, düşünce ve davranışlarımıza yansır.

 

Başkaları ile yaşadıklarımız, olaylardan kendimize ve dünyaya dair edindiğimiz inançlar ve her şey aynı zamanda bedenimize ve ruhumuza da yansır. Her bir hücre ve organımız; sözlerimizden, düşüncelerimizden, duygu ve davranışlarımızdan etkilenir. Vücudumuzun % 70’i sudan oluşur, su enerjiyi hemen kaydeden bir yapıdadır, sözlerdeki, duygu ve düşüncelerdeki enerji su ile tüm hücrelere ve organlara taşınır. O sudaki enerjinin niteliği organları yani bedensel varlığımızı etkilemeye başlar. Bedenimiz travmatik anılarımızı kaydeder ve bizim o işi çözeceğimiz zamana kadar bunu tutar. Travma, çok büyük şiddette olaylar olmayabilir, bir bebeği annenin ilk defa birkaç saatliğine bir başkasına emanet etmesi bebek için bir travmadır. Beklenmedik, ani gelişen, alışılmışın dışında her durum da yapımız için travmadır, yani tehdit içerir. Alt beyin yaşamsal tehdit olarak algıladığı her durum için sinyal verir. Alt beyin bizim biyolojik yaşamımızın devam etmesini sağlayan sistemimizdir. İlkel yönümüzdür, hayvanların beyni gibi çalışır. Yeme, içme, barınma, cinsellik ve hayatta kalmak için savaşma, kaçma, donma tepkileri ile hayatta kalmamızı sağlayan sistemdir.

 

Tüm bunlara yönelik bir saldırı veya engelleme varsa tehdit algılar ve üst beyine sinyal gönderir. Örneğin diyet yapmaya niyet ettiğimizde, alt beyin ‘aç kalırsam ölürüm’ bilgisinden yola çıkarak, vücudun su ve yağları tutması için çalışır ilk etapta. Cinsel istismara uğruyorsak, kendimizi koruyamıyorsak, cinsel organlarımızda hastalıklar çıkarması yoluyla beden varlığımızın geri kalanını korumaya çalışır. Cinsel olarak çekiciliğimizi kaybetmemiz için kilo almamıza yol açarak iştahımız arttırır. Cinsel olarak artık beğenilmeyeceğimize karar vermişsek, yaşamak için gerekli olan hazzı yeme içmeye yönelmemizi sağlayarak elde eder. Alt beyinin yakıtı haz almaktır. Haz olmazsa yaşamanın anlamı kalmaz. Yaşam bir araba ise, alt beyin onun motorudur, yakıtımız ise hazlarımızdır. Kendilik yapımız gelişmiş ve bütün ise; alt beyinin sinyallerini doğru anlayıp değerlendiren ve mantıksal zinciri kavrayan bir üst beyin oluşmuştur, yani kişi bilinçlidir, farkındalık sahibidir. O yüzden her zaman bilinçli olmaya, farkındalığa, kendini ve evreni okumaya çağrılmıştır insanoğlu.

 

Hastalıklara ve bedenle ruhun iletişimine bu gözle bakarsak, bataklığın kurutulması için bir şeyler yapabilir ve devamlı tekrarlayan sinekleri yok edebiliriz. Alt beynimiz ne algıladı, üst beyine hangi emri verdi, üst beyin bunu doğru algılayıp gerekeni yaptı mı, yoksa mesajı yanlış mı anladı, mesajı görmezden mi geldi? Hastalıklarımız bize duygularımızda ve kendilik yapımızda neler olduğunu anlatır. Bunu anlarsak çözüme doğru yerden başlamış oluruz. Görmezden gelir, sadece belirtilerin yok olmasına odaklanırsak temeldeki sorunu halletmemiz için bize hastalık veya sorun tekrar sunulabilir. Bedenimize ve ruhumuza kulak verip onu anlamız için hastalıkların mesajlarını bu yazının devamı (02)’de paylaşacağım.

untitled image

Bir yanıt yazın