Dünya Bir Yana Oğlum Bir Yana

‘Boşanmak üzereyiz, köprü yıkılmak üzere, yardım edin lütfen acilen gelmeliyim’ diye bir mesaj. Aramış defalarca, seanslar bitince akşam dönebildim.

Eşini daha önceden çalıştığımız için tanıyordum. Kadın kendini toparlamış, kendini bulma, sınırlarını koruma yolunda bayağı ilerlemişti. Erkek tüm bunlara psikoloji saçmalıkları olarak bakıyordu, onu her fırsatta eleştirip aşağılıyordu. Parayı veren, o evin geçimini sağlayan kendisi olduğu için bunu her fırsatta kullanıyor, seanslara gelmesi için para vermeyerek onu engelliyordu. Kadın her şeye rağmen bir işe girip para kazanarak devam etmişti. Çocuklar büyüdükçe, eşinin açtığı hasarları tamir ettikçe hayata tutunmayı başarmıştı.

Yıllar geçmiş, kadının babasından yüklü bir miras kalmış, eşi iflas etmiş, bu mirasla kocasının yeni işini yürütebilmesini sağlıyormuş.  Başka bir kadınla eşinin uzun süren ilişkisini öğrenince desteği çekmeye karar vermiş, tazminatlı bir boşanma davası açmış.

Köprü ve bu evlilik erkek için neden önemli ortaya çıkmıştı.

Klasik yöntemle eskilere gittik:)

Babam beni çok sevmese de annemden korkar bana iyi davranırdı. ‘Ana gibi yar olmaz hocam, o benim her şeyim, dünya bir yana sen bir yana der, ben ona yeri gelir sayarım, kızarım, istediğim lafı söylerim, o hep beni sever, ne yaparsam yapayım… Ama elin kızı nankör hocam, ben onlara yıllarca köpek gibi çalıştım, o bana şimdi boşanma davası açmış, kullandı beni, iflas ettim işim yok diye sattı beni nankör!’

Anne babanın ilk çocuğu ve üstelik ERKEK! Dedelerin onuru, gururu, beklenen göz aydınlığı. Hep üstün tutulmuş, birileri onu kıracak olsa hemen okula gidip konuşulmuş herkese haddi bildirilmiş. Para her zaman elinde olmuş. O çok yüce ve üstün bir varlık olduğunu böylece kaydetmiş. Başkaları ona hep alttan almalı, ona göre hareket edilmeli, o her zaman haklı, her şeye de hakkı var.

Bir kadın annesi gibi onu hep onurlandırmalı, kadının kendince bir görüşü, sınırı, onuru olamazdı ki onun içsel kayıtlarına göre. O her şeye rağmen hoş görülmeliydi. Eski hovardalıklarında olduğu gibi bu ilişki de halının altına itmeliydi. Karısı ona annesi gibi davranmalıydı.

Peki bu işe yarayacak mıydı? Tabii ki hayır. Çünkü alt beyin sadece kayıtlarla olayları değerlendirdiği için bu kez de bu senin eşin değil annen diye hissettirir, cinsel isteksizlik yaşatırdı. Tabii ki ona göre böyle hissetmesinin tek nedeni de kadındı. Çocuk doğurmuştu ve eskisi gibi bir vücudu yoktu. Bu savunmayı yapmıştı kayınbabası onun bir hovardalığını duyunca. Kadın babasından ‘kendine bakmazsan böyle olur’ sözünü duyunca gelmişti yıllar önce.

Sanki çok güzel vücutlu bir kadın olmak aldatılmamanın en önemli kriteriymiş gibi bakan düz bir mantık. Birinin sadakat sorumluluğunu hemen ötekine atarak rahatlamak.

Yıllarca kadına yaptığı esprilerle kendi kayıtlarının ipucunu veriyordu. Eskiyen araba elinde kalır, kadın da eskiyorsa yoluna bakmalı, yenilenmeli diye babasından öğrendiklerini söylerdi şaka adı altında. Erkek evine ve eşine sadıksa pısırık görülüyordu, hanım köylü olmuş sayılıyordu. Erkeğin şanı ve gücüydü aldatmak.

Bu kadar kaydedilen bilgi şu an tehlike altındaydı, yeni ilişkisinde gözden düşecek, terk edilecek ve o ikisini de parasını da kaybedecekti.

Yine evde öğretilen dünya ile gerçek dünya arasındaki fark duvarına çarpınca sistem sinyal veriyordu.

Dünya bir yana oğlum bir yana deyince; inanılmaz bir güçlülük ve abartılmış bir kontrol gücü hissettirir, herkesten de bunu beklemesine yol açar. Sonra terk edilmenin nedenini ve kendini anlamak yerine kadınları nankör görmekle, kötüleştirerek, aşağılayarak yaşamaya çalışır. Bunlar da işe yaramadıysa mazlum ve hasta olarak değer görmeye geçer. Bu ise toplumun çok kabul ettiği bir durum.

 

Bir yanıt yazın