İNANÇLI İNSAN PSİKOLOJİK BUNALIMA GİRMEZ (Mİ?)

Başvuran danışanlardan sıklıkla duyduğum, iyileşmelerini engelleyen, kendilerindeki suçluluk ve yetersizlik duygularını devamlı körükleyen ateş misali bir iddia bu. Zaten yetersizlik duygularıyla ‘teslimiyetim yok, yeterince iyi kul değilim’ diye hisseden insanlar devamlı ibadetlerini arttırıp, sonunda kötü hissettikleri anlarda takıntılarının, panik hallerinin, depresyonlarının, ölüm isteklerinin tavan yapması ile başa sarıyorlar. ‘Ben Allah katında zaten iyi insan olsaydım bunları bana yaşatmazdı’ demeye kadar varan ümitli olmaya imkan vermeyen yargılayıcı bir hal tekrar eder durur. Bunu kim söyledi diye soruyorum, bir Hoca söyledi veya arkadaşım söyledi gibi cevaplar veriyorlar. Sonra da ‘öyle deme, Allah’ın merhametinden ümit kesilmez’ diyor bu iddiayı dile getirenler. Ne kadar tezat bir arada değil mi?

 

Psikoloji- Psikiyatri veya Tıp ile Din ve inançlı olmayı neden devamlı karşılaştırıp, hangisi daha üstün diye taraf tutmak gerekiyor? Zihinsel Yapıda ‘bölme savunması’ varsa hayatı hep böyle görecek de ondan. A vitamini mi daha üstün B vitamini mi desek ne kadar tuhaf olur değil mi? İkisinin yeri ve işlevi ne kadar farklıdır. İnanç, bizim kendimizi ait ve iyi hissedebilmemizin yollarından biridir. Burada birini diğerinden üstün tutma değil, her birinin insan ruhunda ve bedeninde faydaları olan, işlevleri olan farklı alanlar olduğundan bahsediyorum.

 
 

Kalp damarlarımızdan biri tıkansa, biz sabahlara kadar ibadet etsek de o damar için bir ilaç veya cerrahi operasyon yaşamadan düzelme bekler miyiz? Bir hormonal bozukluğunuz veya serotonin eksiğiniz varsa, yaşadığınız belki de hatırlamadığınız bir travma varsa, büyüdüğünüz ortamda sağlıksız insanların bakış açısıyla ve yaklaşımlarıyla ‘GÜVENLİ BAĞLANMA, GERÇEK KENDİLİK’ oluşmamışsa bunları saatlerce Peygamber ve sahabe hayatı veya Kur’an-ı Kerim okumakla nasıl geçirebiliriz?

 

Bu kişiler genellikle durumlarını şöyle anlatırlar; ‘ben vaazları, hocaları dinlediğimde, ibadetlerimi arttırınca aslında çok iyiyim, moralim yerine geliyor, kendime güveniyorum çok sağlıklı günlerim oluyor, ben tamamen kötü değilim aslında yanlış anlamayın…’ ‘ eşim kötü davranıyorsa, canım bir şeye sıkıldıysa, çocuklar üzdüyse ben bunları unutuyorum içimde başka bir ben var sanki, ya çocuklarımı öldürürsem, ya ben ölürsem onlar yalnız kalırsa, kendimi şuradan atayım öleyim diyorum, ya da Allah’a kızıyorum, sonra ben zaten kötü bir kulum diyorum battıkça batıyorum.’

 
 

Bu sözler aslında tam olarak BÖLME SAVUNMASININ ve YARIM KENDİLİK yapısının görünümünü anlatıyor. Bölmeyi duvar gibi düşünün, duvarın bir tarafında İYİ KENDİLİK HALİ var, ben ibadetlerimi yapıyorum, Allah da beni seviyor diye düşünürken her şey zaten güzel gelir, kötü davransalar da önemsemeyebilir. Duvarın öteki tarafında ise KÖTÜ KENDİLİK HALİ var, zaten iyi hissetmezken bir olay, söz ile diplere iniyor. BÜTÜN KENDİLİK olsa, birisi ona ne kadar kötü davransa da, kimse onu dinleyip anlamasa da kişi bu diplerde hali yaşamaz.

 

BÜTÜN KENDİLİK OLUŞUMU BİR KİTAP OKUMAKLA OLUŞMAZ, ETKİLEŞİMLE,BİR İNSANLA İLETİŞİM İÇİNDE ÇALIŞTIKÇA DÜZELİR. NEDEN? Çünkü bu bozuk yapı insanlarla etkileşim içinde oluştu. Sağlıklı, dengeli davranan bir uzman sizin içinizdeki çocuğun gelişimi nerede takılmışsa oradan başlayıp gelişiminizi tamamlayıp BÜTÜN KENDİLİK sahibi oluncaya kadar size refakat etmeli. Bu bazen de kemal ve olgunluk sahibi sağlam yapıdaki bir insanla yaşarken ondaki özellikleri sizin de içselleştirmenizle mümkün. Hepimizin içinde çocukluktaki kendimizi yansıtan bir çocuk var, bu çocuk bir psikologla çalışırken ortaya çıkacak, bizi büyütenlerle ne yaşadıysak onunla da benzer durumları yaşayacağız, duygu ve düşünceleri ifade ederken, yeni bakış açıları ile gelişeceğiz, travmalarımızı halledip, hazmedeceğiz. Kendimizle ilgili farkındalık ve içgörü kazanacağız. Psikologla çalışmak anlatıp dinlenilmek değildir sadece. ‘Çok doldum gidip anlatayım rahatlayayım’ ihtiyacını giderse de amaç kişinin kendini dolmadan dengede tutabilir hale gelebilmesidir. Komşu ve arkadaş muhabbeti değildir. Başlarda bazı kişilerin yapılarına göre seanslar boyunca susmamız gerekebilir. Kişinin yakınları sorar, o da anlatıp anlatıp geldiğini, henüz karşılıklı bir şey konuşmadıklarını söyleyebilir. Genelde bu da alay malzemesi olur, ‘o kadar parayı bana ver ben seni her gün dinlerim’ diyebilir yakınları. ‘ Biz sana yıllardır söylüyoruz, şimdi o söyledi, onun dediğine itibar ettin’ diyerek bazı yakınları da değersizlik hissi ile kişiye sitem edebilir. Oysa neyi, ne zaman, nasıl söyleyeceğimizi bekleriz, yeri gelince kişiler bazı şeyleri kabul edebilir hale gelir. Bunları ifade ediyorum çünkü anlam verilemeyen her durum insanları kırgınlık ve kızgınlığa götürebiliyor.

untitled image

Bir yanıt yazın