İYİ HİSSETMEK Mİ YOKSA İYİLEŞMEK Mİ?

Danışmanlık veya psikoterapi çalışmasına giderken amacımız sorunlarımızdan kurtulmaktır. Şikayet ettiğimiz durumların genellikle dış faktörlerden kaynaklandığını düşünürüz. Dış faktörlerin ve başka insanların sebebiyle oluşmuş durumlar vardır. Çoğunlukla da bizim bu etkenlere karşı baş edebilme yeteneklerimizin gelişmesi gereklidir. Örneğin kendimizde diğer kişilerden bağımsız olarak karar verebilme, kimse olmadığında yalnız kalabilme, sorumlulukları yardımsız halledebilme, aldığı kararı sürdürebilme, eyleme geçme, başkalarının müdahalesi olsa bile sınır gösterebilme veya kendi çizdiğimiz yolda ilerleyebilme gibi özelliklerimiz gelişmişse zaten başkalarının yaptıkları bizim için sorun olmayacaktır. O yüzden kendi özellik ve yeteneklerimizin farkına varıp geliştirmemiz, bağımlı davranışlarımız ve korkularımız yüzünden başkasına mahkum hissetmememiz zaten sorunlarımızı çözmeye götürecektir. Bunları görmek istemiyor, kendimizi geliştirmek istemiyorsak veya zor geliyorsa, durumların ve insanların değişmesini istiyoruz. Başka birçok sebep de olabilir bunların arkasında. Bu tür bir yapıda isek genelde ‘birileri bizi iyi hissettirsin, onaylasın, her zaman anlayışla karşılasın’ istiyoruz. Danışman kendimizden kaynaklanan durumları söylerse kırılıp inciniyor, çoğunlukla da ‘bu beni anlamadı’ deyip başka uzmanlara gidebiliyoruz. Psikiyatri Uzmanı Tahir Özakkaş bu tür durumlara ‘danışanın ham olması’ olarak bakardı. ‘Ham meyvenin olgunlaşmasını beklemek gibi, iyi hissetmesi sağlanır, ufak bilgilendirmeler yapılır, danışan kırılır sonra seanslarda konuşuldukça toparlanır ve böylece süreçte kendilik yapısı olgunlaşmaya doğru devam eder’, diyerek anlatırdı. Bazı danışanlar da buna katlanamaz ve başka birinin onu iyi hissettireceği ümidiyle gider. Bazen de kişi içinde bulunduğu dönemde seansın zorluklarına katlanacak kadar dayanıklı olmadığını, başka bir zamana ertelemek istediğini düşünür ve gider.

untitled image

Bir yanıt yazın