KİLO ALMA VERMENİN ARDINDAKİ GİZLİ SEBEPLER 01

Dünya genelinde her yaşta insanın çare aradığı bazen bulamadığı bir sorun; iştahlı olmak ya da olmamak. Diyetisyenlerin tavsiyeleri, vücuttaki fazla yağı alan cerrahi ameliyatlar yapan doktorlar, mide küçültme, kelepçe takma diye tabir edilen bir dizi operasyonlar, çeşitli beslenme taktikleri sunanlar, bazen de yüzeysel bakarak ‘az ye sorun çözülür’ diyenler, bu sırlama uzar gider. Gizli sebepler derken; bu yazımla insanı bütün olarak ele aldığımızda ortaya çıkan ve alakalı olmadığını zannettiğimiz sebeplere değiniyorum.

 

İştahlı olmak veya olmamak bir ‘oral bağımlılık’ olarak görüldüğünde; aşırı sigara veya alkol almak veya bırakamamak, ağzını devamlı bir şeyle meşgul etmek, çok konuşmak veya ketum olmak davranışlarını da kapsar.

Bilişsel Davranışçı Psikoloji; çocukluktan itibaren evdeki veya kültürümüzdeki yeme alışkanlıkları ile neyi ne kadar ve nasıl yememiz gerektiğini öğrendiğimize odaklanır. Öğrenme tarzımızın önemini vurgular. İştahla yemeyi veya yememeyi nasıl gördü ailemiz? ‘Can boğazdan gelir’ diyerek, çok yemek yiyenin sevildiğini mi öğrendik, yemek yerken çocuk hayran hayran izlendi mi, bu yönü ile çocuk ‘ çok ve iştahlı yersem değerli olurum, sevilirim, diğerlerine örnek olarak gösterilirim, annem beni daha çok sever, diye değerliliği bununla mı birleştirdi? Ya da çocuğunun görüntüsünü önemseyen ince yapılı bir annenin çocuğu olarak ‘az yemek çok önemli’ diye bir kalıpla büyürken, ne zaman fazla yiyecek olsak bu durduruldu ve annemizin gözüne girmenin yolunu bununla mı öğrendik? Sonra bunu bir alışkanlık olarak mı geliştirdik? Ne zaman arkadaşlarımız oyuna almasa, bir şeye üzülsek, yani psikolojide ‘terk depresyonu’ denen hale girsek, birileri bize ‘ üzülme gel şeker, dondurma yiyelim’ diyerek bize büyüdüğümüzde ne zaman üzülsek yemek yiyerek rahatlamayı mı öğretti? Yoksa az ye diye baskı yapan, bizden ekmeği çikolatayı saklayan büyüklerimize ‘ben varım, beni engelleyemezsin’ demek istercesine, ikaz edildikçe tersini yapan bir yapımız mı oluşmuş? Yoksa annemizin bizi anlamaması, duygusal yakınlık yerine hep kurallar ve yargılarla ruhumuzu yaralaması sebebiyle, bizi anlama çağrısını ‘onun istemediği şeyi yaparak dikkatini çekmeye çalışarak’ kontrolsüzce yemeyi mi öğrendik? Ya da annemiz bize yemediğimiz için kızdıkça onu üzmek istedik ve ‘yemeyerek’ biz de onu cezalandırarak, kendimizi koruduğumuzu mu sandık? İlgisiz, kendi dertleriyle uğraşan bizi fark etmeyen annemize karşı ‘ bazen çok yiyerek, bazen hiç yemeyerek ilgisini üzerimizde tutmayı’ mı başardık? Buna benzer öğrendiğimiz her baş etme yolu, hayattaki zorluklara karşı otomatik olarak yaptığımız, kontrol edemediğimiz yeme davranışlarına dönüşüyor.

untitled image

Bir yanıt yazın