RUHSAL GELİŞİMİN 4. EVRESİ

Bu dönemde BÜTÜN KENDİLİK ve BÜTÜN NESNE algımız oluşuyor. M. Mahler bu dönemde sağlıklı bir bebeğin kendilik ve nesne algısının 4 yaşına doğru bütünleşmeye başladığını anlatır. Bakıcının, annesinin yani nesnenin bir iyi ve gülümseyen tarafı olduğunu, bir de kızan kötü kötü bakabilen yönü olduğunu, her iki duruma da dayanabilme kapasitesi geliştiğini söyler. Böylece dünyada diğer insanların ona hem iyi yönlerini hem kötü yönlerini gösterdiğinde buna aşinadır, hayal kırıklığına, büyük acılara saplanıp kalmaz. Başkalarının öfke yüklemesi onu altüst etmez, dayanabilme kapasitesi gelişmiştir. Kendilik algısı da bütünleşmiştir. Hemen kendini yetersiz, değersiz ve sevilmeyen olarak algılamak yerine, başkalarının onu beğenmeme ve onaylamama durumundan bağımsız olarak kendini olabildiği kadarıyla yeterli, değerli, sevilebilir görebilmektedir. Bu ruh hali devamlı ve süreklidir, zaman zaman böyle hisseden kişilerin bazı yönlerini geliştirmeye ihtiyaçları vardır. Başkaları kötü davrandığında hiç kötü hissetmemek değil bunu tolere edilebilir şekilde yaşamayı kast ediyorum. ‘Yani sağlıklı yapı duygusuz ve robot gibi mi’ diye sorular geliyor bazen. Hem iyi ve hoşlandığı yönlerinden memnundur, hem de değiştirmek istediği ama hoş olmayan yönlerini, zaaflarını bilir, farkındadır, bu yönleri onu hayattan ve insanlardan uzaklaştırmaz, aşmaya gönüllü ve gayretlidir, kendini ve başkalarını olduğu gibi görebilme kapasitesi gelişmiştir. Öfke ve dürtü kontrolü yapabilen, diğerlerine ve kendine karşı sevecen, uyumlu, kendi sınırlarını başkalarına çiğnetmeyecek kadar da özgüven ve saygıya sahip olabilendir. Başkaları onu onaylamadığında, eleştirdiğinde birilerine göre şekil almaz. Onlarla ispat ve inatlaşma döngülerinde takılı kalmaz. Üçlü ilişkiye geçebilmiştir. Bu ne demek? Ben annem ve babam üçümüz bir arada güzel vakit geçirebiliriz. Bir komşu teyze geldiğinde annem dikkatini devamlı bana değil yeri gelince başkasına uzun süreli yönlendirebilir. ‘Annem beni yine de sever, şimdi babamla, arkadaşıyla, başkalarıyla konuşması, kardeşimle vakit geçirmesi benimle ilgilenmediği, sevmediği anlamına gelmez’ diye düşünebiliyorsak, üçlü ilişkiye geçebilmişiz demektir. Yetişkinlikte de eşimiz, çocuğumuz, yakın arkadaşımız başka biriyle biraz samimi olduğunda rahatsızlık duymayız. İkili ilişki aşamasında kalmışsak, sevdiğimizin başkasına yönelen bakışı, ilgisi, ailesiyle, arkadaşlarıyla buluşmaya gitmesi bizi rahatsız eder. Yanımızda olsun, evde olsun, gitmesin derken de ilişkilerde boğulmalar, tartışmalar ve gerçekten ayrı durma ve uzaklaşma istekleri başlar, kendini doğrulayan kehanet gibi buna ‘ben zaten anlamıştım, eskisi gibi sevmiyor’ dersek ve yeni bir ilişki arayışına girersek o kişiyle de aynı kehanetler yaşanacaktır. Çünkü ilişki şeklimiz ikili dönemde takılı kalmıştır. İkili ilişkide takılı kalma sebebimiz nesnemizin de ikili ilişki döneminde takılı kalmasındandır. Bize iletişim ve ilişki şeklinin nasıl olması gerektiğini yaşayarak öğreten o’dur. Bunun değişmesi bizim sağlıklı bir başka nesne ile ilişki içinde olmamızla, bunu farkındalıkla aşmak istememizle mümkün. Bazen bir insan hayatımıza bakış açımızı, ilişkileri anlama şeklimizi değiştirir. Bazen terapist veya danışmanımızla ilişkimiz sayesinde bu kalıplar güncellenir.

İkili (diadik) ilişki döneminde kalmamızı sağlayan, nesnemizin bizim ayrışma ve birey olmamıza izin vermeyen tutumu. Devamlı eksiğimizi kapatıyorsa, arkamızı topluyorsa, bizim sorumluluklarımızı o yerine getiriyorsa, işgal edilme olarak tanımlanan bu durum bizim kafamızda ‘bir o var bir de ben varım, o hep beni idare etmeli, korumalı, destek olmalı, bırakmamalı’ şeklinde kaydediliyor. Bulduğumuz kişiler, arkadaş veya sevgililer de bu ilişkideki nesnemize ya da kendilik tarzımıza benzeyen yapıda oluyorlar. Eksikliğimizi tamamlayan kişiye aşık olduğumuzu düşünüyoruz. Kız veya erkek kendi aralarındaki ilişkide aslında kendi nesneleri ile olan kalıpları ve hangi rolleri aldıklarını fark edince, sorunu çözmeye başlayabiliyorlar.

Üçlü (triangular) ilişki dönemine adım atabilen kişilerin ilişkileri, tutarlı, kararlı, uzun süreli, içten ve şartsız sevgi hissedebilme, kabul edebilme, kabul görebilme, gerçek kendiliklerin ortaya çıkması şeklinde olduğundan çok büyük ilişki ve iletişim sorunları görülmüyor. İlişkilerde; güç gösterme, manipüle etme oyunları, bağımlı olma, uzaklık – yakınlık mesafe ayarına takılma olmadan huzurla, güvenle, yeterince bağlanabilme, yeri gelince ayrı kalabilme, herkesin kendi başına idare edebilme potansiyeline sahip oldukları gözlemleniyor.

İhmal veya işgal sözcüklerinin Psikolojide derin anlamları vardır. Bunları birçok örnekle diğer yazılarımda açıklayacağım. Bize yapılan işgal sevgi adına, korumak adına yapıldıysa ‘bizim ailede bu normaldir, bu zaten böyle olmamalı mı’ diyoruz. Ya da ihmal edilmeye alışmışsak, duygularımızın, düşüncelerimizin anlaşılmaya çalışılması başta bize çok zor gelebiliyor. İhmale veya işgale alışmış olabiliyoruz. Alıştığımız her şey normal değildir. Normal olsaydı, aşkın ilk zamanlarında çok hoşlandığımız hep birlikte olma, hep korunup kollanma hissi neden bir süre sonra boğulmaya yol açıyor? Başta çok hoşumuza giden şey normalse zaten esneklikle, normallik bunaltmayacaktır. Alışılmış her şey aslında yaşamımızı kolaylaştırdığı için sorunlarımızı çözmeye çalışırken en çok da bu alışılmışın dışına çıkmak, korkutabiliyor, ürkütebiliyor. Cesur olup öğrenmek isteyenler bir süre sonra bilinenin dışına çıkmanın, bakış açılarını güncelleştirmenin o kadar da korkunç olmadığını fark ediyorlar. Hatta hayatı daha anlamlı yaşadıklarını, inandıkları ile yaptıklarının daha tutarlı olduğunu, sözleriyle özlerinin daha bir olduğunu fark ediyorlar. Bunlarla birlikte iletişimin, ilişkinin güzelliklerini yaşamaya başlıyorlar.

ruhsal-gelisimin-4-evresi

Bir yanıt yazın