Terk-i Diyar Edenler

Terk; en çok korktuğumuz, en çok yaşadığımız…

Bebekliği, çocukluğu, yaşları, mekanları, insanları terk.

Ölüm; terklerin en büyüğü, bedenini, evini, herkesi, her şeyi terk.

‘Ölenle ölünmez, hayat devam ediyor, bırakma kendini’.

Birini kaybedene söylenen cümlelerden biri.

Önce herkes gelir, sonra yine ‘kadim dostun kendinle’ kalırsın.

Ben de öyle kayıp yaşayanları ziyaret eder, bu lafları söylerdim.

İlm-el yakîn bilirdim ölümü.

Gözyaşlarını görürsün, ağıtları duyarsın, defalarca acı sözler duyarsın.

Teselli cümleleri söylersin.

Ayn-el yakîn bildim, sevdiklerim sevdiklerini kaybedince, onların yaşam enerjilerinin nasıl söndüğünü, hiç bilmediğim hallerini görünce anladım.

Hakk-el yakîn yaşamak, sevdiğini kaybetmekle olurmuş.

Yasın sürecinin evrelerini, nasıl çalışmak gerektiğini öğrenmiştim kitaplardan.

Biliyordum, yine de yas yaşayan danışanları başka uzman arkadaşlara devrediyordum, çünkü hissedemiyordum.

Yaşayan bilir demişler ya o hikaye…

Duysan da inanamazsın, rüya gibi, şaka gibi…

Ona, kendine, etrafındakilere, herkese, her şeye beyninde sayıp sövdün mü?

Şöyle olsaydı, böyle yapsaydım, niye öyle oldu, olmamalıydı…

Ecel diyoruz, bir şeyler bahane diyoruz ama kendine kıydıysa kabullenmesi zormuş, suçlu aramak, güzelce gönderememek oluyor demekki.

Dağların tepesinde avazın çıktığı kadar bağırasın geldi mi?

Bütün dünyayı ateşe verip o alevlerin içinde yanıp, kül olup, yok olmak istedin mi?

Bütün kemiklerin sızladı, bedenin alev alev yandı mı?

Soğuk suları bile hissetmezsin, susamaz, acıkmazsın…

Var olmayaydım, bu nasıl bir yük deyip ezilip, hislerinin alınmasını istedin mi?

Sanki çıkıp gelecek, bunlar bir rüyaymış gibi kendini uyandırmaya çalışarak saatlerce uğraştın mı? Her gece ‘bir rüya bu biraz uyu, bak uyanınca görürsün’ diye kendi zihninin oyunlarında debelendin mi?

Saatlerce bir şey yapmadan öylece durmak, beyninin kalbinin durmasını istedin mi?

Bir an ona dair ne varsa yok etmeye çalışıp, sonra ondan gelen ne varsa sarılıp saatlerce ağladın mı? Artık onunla değil, hediyeleriyle, yakınlarıyla konuşabileceğinin farkına varmak, yaşadığın anları defalarca hatırlamak. Her lafın sonu ona gelir… Çocukluğunu, ergenliğini, yetişkinliğini hatırlamak, her kareyi defalarca düşünmek, hazmedememek…

Sonra uyanırsın, her gün hem acır hem de yaşarsın…

İyice anlarsın, neden bağlanmak istemez insan çünkü ayrılmak çok zor…

Her şeye rağmen bağlanıyor işte insan, anlatmak, anlaşılmak istiyor, anlatamasa da böyle yazıyormuş.

Ruhun şa’d olsun…

 

 

 

Bir yanıt yazın