Her Şeye Zor Kavuşanlar

Şu hayatta ne istediysen çok uğraşmak ve üzülmek zorunda mı kaldın? Sonunda elde ettin ama ‘neyleyim bunca acıdan sonra’ mı dedin’?

Neden böyle diye bakmışlar, binlerce kişi üzerinde araştırma yapmışlar. Ben de yıllardır hem kendi özel hayatımda hem de insanlarla çalışırken hep aynı başlangıç hikayesini gördüm.

Öncelikle anne kendini aramış bulamamış, bezgin, yorgun, mutsuz, sevilmek için hep bedel ödemiş. Çok çekmiş, ya benim gibi olmasın diye aşırı verici olmuş, çocuk bir şeyler için uğraşmadan elde etmiş her şeyi. Hayat öyle davranacak mı, yani dışarıdaki dünya evdeki gibi değil. Yani çabalamayı, uğraşmayı bilmediği için ona her şey ‘çok çok zor elde edilir’ durumunu yaşatıyor.

Bazen de anne ‘çok çile çektim çocuğum da çeksin’ dercesine almayı bilemediği sevgiyi, emeği, vermeyi de bilememiş oluyor. Çocuk bir şeyi istediyse peşinden koşturuyor, yalvartıyor, acı çektiriyor, çok bedel ödetiyor, KENDİ KEYFİ OLUNCA, sonunda yarım yamalak ezerek veriyor. Bununla değerli ve yetkin hissediyor. İnsan yavrusu çok eziyet gördüyse bu kadar acı çekeceğime herkesle mesafeli olayım, ilişki acı veren bir şeydir deyip hayattan geri durur. O zaman da küçükken elde edip mutlu olduğu şeylere büyüdüğünde anlamsızlaştırarak, değersizleştirerek, kendinden uzaklaştırır kendini güvende tutmuş oluyor. Çünkü hayatta iyi ve güzel şeylerin ona verileceğine dair bir kayıt, anı yok zihinde. O da bunu etrafında ve ilişkide olduğu herkese yapıyor.

Bu savunmaya ‘ yansıtmalı özdeşim’ zalimle özdeşleşme denir. Yani bir süre mazlum olan, sonraları zalimin rolünü alarak benimsiyor, kendi de zalim olup birini mazlum ediyor. Bu döngü farkında olup çözülmezse öyle nesilden nesile aktarılır.

Buraya kadar anlattıklarım alt beyinde ‘öz benlik’ seviyesinde kayıtlıdır. Hani soruyorsunuz ya enerji çalışmaları ne işe yarar, bu her 4 seviye nedir diye. İşte onların ilki bu büyürken yaşadıklarımızı içerir.

‘Atalar ve genetik seviye’ ise annesinden yeterince sağlıklı bağlanma yaşayamayan kişinin eşine veya çocuğuna aktardığı travmaların kayıtlı olduğu seviye. Buradaki travma kayıtlarındaki negatif içerikler enerji çalışmasında gönderilir. Nesiller boyunca zincirleme devam etmesin diye kişinin arınması gerekir. Yoksa isterse Psikolog veya Psikiatrist olsun çocuğuna sağlıklı davranamaz çünkü okudukları, öğrendiği tüm bilgiler sol beyine gider. Bilgi vardır. Ya icraat? Davranışlar nereden gelir, alt beyin, sağ beyin yönetir davranışları. Annesi ona ne yapmışsa o da çocuğuna otomatik öyle davranır. O yüzden sadece konuşarak seans yaparsak sadece sol beyine nasihat verip, mantıklı ve güzel konuşmalar yaparız ve böyle çok yol alamayız.

‘Geçmiş seviye’ ise bu kişi ruhlar aleminde neler yaşamış, hangi sözler vermiş, hangi ruhlarla negatifte kalmış ve şimdi hayatında kimlerle ne yaşıyor bunu çözmek adına bilgiler içerir. Buradaki hatalı bağlantılar giderilir, helalleşme yapılır.

‘Ruhsal seviye’ ise kişi zihnindeki Allah’a ne hissediyor, hangi kırılmalar, incinmeler, öfkeler veya hangi duygular var ise onları içerir. Bu seviyedeki arınma sonrasında birçok kişinin iç huzuru ile ibadet edebildiğini, Allah’a yakınlaştığını, korkudan sevgiye geçerek teslimiyet ve inanç hissetmeye başladığını görüyorum. Anne veya bakıcı acı veren ise otomatik olarak ‘zihindeki Allah’ da acı veren, kişinin dualarını kabul etmeyendir. Gerçek Allah değil kast ettiğim dikkatinizi çekerim kişinin ZİHNİNDEKİ ALLAH ALGISI çok önemlidir. Sağlıksız ebeveynlerin elinde güvensizlik hissi ile büyümüş bir insanın Allah’a teslimiyet hissedemediği için bazı insanlar bu kişilere kızıyor, inancın zayıf deyip yargılıyor. İyice Allahtan uzaklaştırılıyor. Bol bol nasihat ile geçici iyi kendilik halleri yaşıyorlar. Geçen hafta Allah’a teslimiyetim vardı, şimdi kırgınım öylesine namaz kılıyorum, ya da bıraktım diyor insanlar. Bazıları ise bu duruma daha çok nasihat ederek yaklaşıyor, olmadı mı bu defa da cehennem azabını daha etkileyici anlatıp, onu yola getirme (!) yollarını deniyorlar.

İşte tüm bunlara yıllarca şahit oldum, ailede sevginin günah olduğu zaman takıntıların geçmediğini, kişinin kaderim bu diye kendini cezalandırdığını çünkü çok yoğun suçluluk ve değersizlik aşılandığını, bu zehirin vücut ve ruhtan gönderilmesinin ise çok zaman aldığını görüyorum.

Bazıları dini veya ayetleri hafife alıp, sevgi ile Polyannacılık oynadığımızı düşünüyor. Psikoloji veya bilim ya da bilmem ne dinden üstündür iddiasında değilim. İnsanlar ateizme neden bu kadar meylediyor diye bir düşünsek? Ceza, suç, değersizlik, korku ile kitleleri yönetmek çocuğu korkutmak çok kolaydı, yıllarca işe yaradı. Artık insanların haz odaklılığının bu kadar arttığı bir dönemde atalardan gelen bu algılar ancak psikolojik sorunlara yol açıyor. Sorunlu olmak istemeyen de inkarı seçiyor.

NOT: İmam ne anlatırsa anlatsın cemaat ise duymak istediğini duyarmış ve öyle anlarmış belki de bundandır…

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Exit mobile version