Öğrenenler ve Korkanlar

         1887 yılında S. Freud ilk hipnoz denemelerini yaptığında bayılan kadınların, histeri krizleri adı verilen bu belirtileri geçmeye başladı. Önce insanlar şüphe ve korku duydular, birçok kişi bunların cin ve varlıklarla, büyülerle yapıldığını iddia etti. Freud hakkında türlü dedikodular yayıldı. Bilmeyen insanların en iyi bildiği şey; açıklanamayan durumlara cin ve varlıklarla insanları kandırmak ve yoldan çıkarmak amacını isnad etmektir. Kişi karşısındakini kendi gibi bilirmiş, kontrol derdinde olan kontrol edilmekten korkar.

İnsanlık bunu çok eski tarihlerden beri yapıyor. ‘Dünya dönüyor’ diyeni öldürdüler. Nice kütüphanelerdeki eserleri bilimsel araştırmaları yaktılar. Şifaya vesile olan şamanları, otlarla bitkilerle ilaç hazırlayanları büyücü ilan edip katlettiler. Onlar acıyı ve hasta kalmayı kutsadıklarını, bununla başkalarını manipüle ettiklerini gizlemek için karanlığı seçtiklerinin farkında değillerdi. Hastalıklar işlerine yarıyordu.

Hasta olunca insanların o saçma beklentilerini yerine getirmekten korunduklarını görmek ve fark etmek istemediler. Hasta olmak saygı duyulmayı, merhameti ve şefkati çektiği için ilgi ve sevgiyi, değerliliği bu yolla sağladıklarını bilmek işlerine gelmedi. Başka türlü insan yerine konmadıklarını söyleseler de kim inanacaktı ki? Hasta olarak iş yapmaktan kaçtıklarını, böylece bazı kişilerden intikam aldıklarını, kendilerini cezalandırdıklarını, öfkelerine çıkış yolları bulduklarını kabul etmek, görmek istemediler. Sadece şifaya vesile olanlara saldırıp bilinçli olmaya savaş açtılar.

Freud da bayılan bu kadınların bilinçdışı savunmalarının böyle olduğunu fark etti. Bir süre sonra hipnoz yapmamaya başladı.Çünkü kadınların kendilerini değerli hissetme aracı olan hasta olmayı bırakmadıklarını gördü. İnsanlar o kadar çok saldırdı ki onu şarlatan olmakla büyü ve cinlerle uğraşmakla suçladılar. Çünkü onlara göre kadınları bu oyuna alet etmiş ve cinlerle yapılan işler geçici olmuştu.

Tıpkı şimdi son zamanlarda enerji çalışmaları yapanlara isnad edilen suçlamalarla insanları  dinden çıkmakla korkutanlar gibi. Allah acı çekeni sever, hastaları sever diyerek savunanların zihinlerinde nasıl tuhaf bir Allah tanımı olduğunu düşünmemeleri gibi. Allah hasta ve zulme uğrayan kulunu yalnız bırakmayacağını, ümitsizliğe düşmemesini isterken, kul bunu nasıl algılamış.

Şöyle bir şey vardır Psikolojide; çocuk büyürken naz yaptıkça, hastalandıkça annesinin ilgisini çektiğini fark ederse, anne ona diğer zamanlarda sağlıklı ilgi ve sevgi göstermezse ve çocuğun bunu fark etmeden yaptığını algılamazsa iyilik yapayım derken çocuğun kendi olmasına izin vermez, en büyük kötülüğü yapar. Çocuğun mazlum mağdur olmakla değerli ve sevilen olmaya çalıştığını görmez. Muhtemelen kendisine de bu öğretilmiştir. Çocuk cesur olmayı, zorluklarla baş etmeyi, yerinde ve yeterince sınır korumayı öğrenemediyse kendini korumak için mazlum ve hasta olmayı yaşamayı otomatik olarak öğrenir. Kendi bile bunun farkında olmayabilir.

Başarının, yüksek standartların ve beklentilerin olduğu evlerde çocukların en çok kullandığı savunma budur. Başka türlü ebeveynin çocuğu kabul etmeyeceğini hisseder çocuk. Amacı kendini korumaktır.

Danışmanlıkta ona kendi olmanın, kendini korumanın nasıl olacağı öğretilir. Bunu başarmak isterse kişi değişim ve dönüşüm yaşar. Yoksa hangi yöntemi uygulasanız da boş.

Yaklaşık 20 yıllık meslek hayatımda hep yeni yöntemleri öğrenme yolunda oldum. Bir doktor, bir bilim insanı da aynı şeyi yapar. Halk da yeni çıkan teknolojiye göre telefon alır, kıyafet veya eşya alır. Birçok kişi eleştiriyor, neden sadece konuşarak seans yapmıyorsunuz, bu enerji çalışmaları varlıklarla, cinlerle yapılıyormuş, ayette yok, hadiste yok, diyorlar. Sanki diğer yenilikler, bir mide ameliyatının nasıl yapılacağı ayette varmış gibi, somut olanı kabul edip soyut olanı kabul etmemek. Burada bilinçdışı kendilerine yukarıda saydığım oyunları oynuyor. Yıllarca devam eden danışanlarımdan duyduğum şu sözler belki daha da açıklayıcı olur. Keşke sizin gibi insanlar yargılamadan dinlese, keşke benim arkadaşım olsanız da ben hep böyle size gelip anlatsam, keşke şuradaki gibi her yerde konuşurken böyle rahat olsam, biri bana değer verse…. Burada ne demek istiyorlar? Gerçek hayatta kaliteli, yargısız, kabul edilerek sosyal ortamda veya ailede var olabilme ihtiyacını dile getiriyorlar.

Bazıları ise değişmeyerek, sadece gelip anlatıp rahatlayarak varolmanın peşinde. Onlar çok daraldıklarında gelirler, rahatlarlar. Bunların üzerinde çalışmalıyız, kendin olmak başarılınca bu sorunlar kalmaz derim, o ise bunları kulak ardı eder. Çünkü isteği bu değil, kalıcı değil geçici rahatlamanın peşinde. Uzun süre gelmez, iyice dolup taştığında yine gelir. Hatta bazıları artık onunla konuşmak da işe yaramıyor diye iradelerini kullanmadan birilerinin çözmesini bekler. Danışmanlık da boş iş, bak değişemedim der. İnsan kendine de bakmalı, ben ne yaptım, ne yapıyorum diyebilmeli. Diyetisyenin verdiği listeye uymayan danışanın ben diyetisyenlere inanmıyorum demesi gibi bir şey.

Sadece konuşarak bir şeylerin çözülmediğini gördüm. Sağ beyine erişim lazımdı. Bilinçli zihin oyunlar oynuyordu, bilinç dışı alt beyin atalardan gelen inançları sürdürüyordu. Alt beyin kayıtları değişince hayatın kaderin değiştiğini gördüm. Varlıklarla çalışıyorsunuz geçici oluyor bu değişim diyenler ise gerçekten değişimi istemeyen, uzun aralıklarla gelip süreci baltalayan, değişirsem bu aile ile yaşayamam diyen ve acının çok yüceltildiği evlerde yaşayanlar.

Acının kutsandığı evlerde çocuk acı çekerse anne onu önemser, onun için dua eder. Kızan, aşağılayan anne çocuğuna ancak acınası olduğu zaman acı vermez. Hastalık ve acı değerli olmanın yolu olur. O çocuk tabii ki acı ile var olmayı öğrenir. Değişir ve acı çekmezse sevgiyi kaybedeceğini düşünür alt beyin. Aslında kendilerini büyütenler devamlı onları korkularla yönetmiş ve istediklerini yaptırmışlardır. Çocuğun ne istediğinin önemi yoktur. Örneğin bir cep telefonu ister çocuk, günlerce aylarca bekler, almazlar, ne zaman kendi keyifleri olur veya kendi endişelerinin yatıştırmak isterler, o zaman çocuğa o telefon alınır. Çocuğun zihnine hangi inanç kazınır? Ben değersizim, ne istediğimin önemi yok, Allah benim ne istediğime bakmaz, kendi ne istiyorsa o olur diyerek irade gücünü kullanamayacağına inanır. Terbiye  adı altında çocuğu her konuda manipüle etmek, korkutmak, kıyaslamak, eleştirel yaklaşıp kötü hissettirmekle onun değerlilik ve yeterlilik hislerini yok etmişlerdir. Çocuk kendi yörüngelerinden çıkmasın diye yapılan bu davranışlar bir süre sonra çocuk tarafından da kullanılır. O da başkalarını devamlı eleştirip korkarak yaşamaya başlar, özgüven, değerlilik, yeterlilik hissetmeye çalıştıkça gerileme yaşar.

Sözün özü; asıl enerji çalışmalarının tehlikeli olduğu söyleyenlerden kaçınmalıyız. Onlar gerçekten insanların hastalık ve sıkıntılardan kurtularak huzurlu, dengeli, ferah olmalarını istiyorlar mı? Bunu korku ve tehlike algıları ile sağlamak ne kadar mümkün? Negatif enerji varlıkları acı, keder ve hüzünde olan insandan beslenir. Umutsuzluk arttıkça intihara gidince ne olacak? Allah mazlumları sever, sevdiği kuluna hastalık verir sözü ile Allah’a nasıl bir zalimlik isnad ettiklerinin farkındalar mı? Öfke, kin, değersizlik, kırgınlık gibi birçok negatif duygu vücutta birikir, hastalığı bunlar yapar. Bu duygular temizlenir enerji çalışması ile, ağırlık olan travmalar gider, kişi rahatlar. Seanstan sonra yaşam enerjisi gelir, canlanır, umutlanır. Sonra dış dünyanın yaydığı kötü duygulardan kendini korumazsa, gerekeni yapmazsa tabii ki ağrısı tekrar gelecek. Senin sorumluluğun nerede, ne zaman başına gelenlerde kendinin ne yaptığına bakacaksın? Bu yöntemde varlıkları kullandığımız için geçici iyileşme olduğunu düşünenler, akletmek, farketmek isteyenlerden mi olmayı seçersiniz yoksa negatif enerji varlıklarına hizmet edenlerden mi olmak kolay gelir?

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Exit mobile version